22 Mayıs 2013 Çarşamba

İş Makinesi

   Ahmet uzanıp Başak'ın masanın üzerinde hareketsiz duran elini tutuyor. Kızın elleri sonbahar yaprakları gibi hışırdıyor.
   "Karanlık günler bunlar" diyor Ahmet, "çok karanlık". Parmaklarını Başak'ın ellerinde gezdiriyor. "Ellerini yine mahvetmişsin'"
   "Yaşamak için kendiliğinden bir eğilim vardır değil mi?" Kendi elleriyle de Ahmet'in elleriyle de ilgilenmiyor Başak. Gözlerini kocaman açarak soruyor; "Böyle eğilim olmalı insanda, değil mi? İşte dünden  beri bende böyle bir şeyin zerresi yok. "Kendi kendine konuşur gibi, "Belki de adet gördüğüm için bilmiyorum," diyor. Dilinde damağında kupkuru kelimeler. Ne bir şey yediği var ne içtiği. Portakal suyu ve yağlı kağıda sarılı kek masada öylece duruyor. "Sen yemezsen ben yerim," demişti Ahmet, Başak'ın başka zaman olsa bayılacağı şeyleri ısmarlarken.
   Başak zorla getirilmiş gibi oturuyor sandalyesinde.
   Ahmet, insanların arasında olmanın, sıkça buluştukları bu pastanenin, bu tanıdık seslerin, kokuların, bir bardak portakal suyunun, bardaktan taşan köpüklü turuncunun, böyle şeylerin başağa iyi geleceğini düşünüyor.
   "Her şeye rağmen " diyor, "yani er yeri saran bu karanlığa rağmen, dün akşam yapılabilecek en iyi şeyi yapmışsınız." Bunun bir anlamı olmadığını, Başak!'ı teselli edemeyeceğini biliyor, yiende söylüyor.
   Başak düzeltiyor:"Yapabildiğimiz tek şeydi." Yüzü bir an dalgalanıyor.Sonra, dolan gözlerini kırpıştırarark, "Yapabildiğimiz tek şey, salonun ortasında deli gibi dönüp duran bir iş makinesi olmaktı," diyor.
   Ellerini Ahmet'in ellerinden çekiyor, portakal suyuyla keki en uzak köşeye itiyor. Umut ile birlikte ellerinin üzerinde güya makine sesi çıkararak dolaşmalarını düşünüyor., Umut'un bakışlarındaki boşluğu...
   Abidinlerde akşam yemeğindeler. Nergis güzel yemekler yapmış, ama kimsenin iştahı yok. Yemek masasında öyle oturuyorlar.
   "İş makinesi!" diye sevinçle bağırıyor birden Can. Düz tutamadığı işaret parmağıyla televizyonu gösteriyor, bir yandan da tutunacak bir yer arıyormuş gibi geri geri gidiyor. Sırtını bir koltuğa yaslayınca, yemek masasındakilere doğru dönüp, "İş makinesi!" diye bağırıyor yine, büyülenmiş bir ifadeyle. İşaret parmağı havada.
   Abidin kalkıp televizyonu kapatıyor."Bitti!" diyor, kızgın değil, iç değil, yalnızca yorgun, umutsuz. "Haber proğramıymış, bitti"
   "Haber proğramı değilmiş diye karşılık veriyor Can. "Haber proğramı değilmiş" Abidin'in, Nergis'in sakinleştirici tavırlarına, sevecen konuşmalrına kanmıyor.
   "Haber proğramı değilmiş!" diye bağırarak ağlamaya başlıyor. "İş makinesi! İşmakinesine bakacağım ben."
   Umut masadan kalkıyor. Ağlamaktan kıpkırmızı kesilmiş Can'ın önüne geliyor, avuçlarını yere koyuyur, "işte sana iş makinesi'" diyor, Abidin'ê ayaklarını tutup havaya kaldırması için başıyla işaret ediyor. Abidin Umutu'un ayaklarından tutuyor, birlikte salonda dolaşmaya başlıyor. Tuhaf sesler çıkaıyorlar.
   Annesi Başak'a dönüp, "Haydi bakalım!" diyor. Başak avuçlarını yere koyuyor, annesi ayaklarını tutup havaya kaldırıyor. Onlar da diğer ikisiyle birlikte dönmeye başlıyor.
   Yapabildikleri tek şey o anda bu çünkü.
   Can, dikenli tellerin ardındaki bir binanın dub-varına darbeler vuran iş makinesini, yıkılan duvarı, ateşlenen silahları, yükselen dumanları, omuzlarına asılı makineli tüfeklariyle jandarmalrı, ambulansları, elleri yüzleri yanmış tutuklularu, hükümlüleri görmesin diye, ülkenin yok olmaya yüz tutmuş vicdanı hiç olmazsa bir evin kuytusunda yaşasın diye, yapabildikleri tek şey...

Barış Bıçakçı- Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder